• BIST 9524.59
  • Altın 2495.87
  • Dolar 32.5928
  • Euro 34.7115
  • İstanbul 12 °C
  • Ankara 11 °C

Deniz İhtisas Mahkemesi ağır aksak

Deniz İhtisas Mahkemesi ağır aksak
Tek bir hakimin görev yaptığı, yetki alanının da yalnızca İstanbul ile sınırlı olduğu Deniz İhtisas Mahkemesi, 20’nin üzerinde mahkemenin yetki alanına girebilecek deniz hukuku uyuşmazlıklarını çözmeye çalışıyor.

Tek hakimli, tek ilde faaliyet gösteren mahkeme…

Tek bir hakimin görev yaptığı, yetki alanının da yalnızca İstanbul ile sınırlı olduğu Deniz İhtisas Mahkemesi, 20’nin üzerinde mahkemenin yetki alanına girebilecek deniz hukuku uyuşmazlıklarını çözmeye çalışıyor. Can alıcı soru: Nereye kadar?

Deniz Hukuku, denizlerin kullanımı konusunda ortaya çıkan sorunlar ile hukuksal açıdan ilgilenen uluslararası hukukun bir alt dalı olarak tanımlanabilir. Deniz ve okyanuslar sadece ulaşım amaçlı değil, ekonomik amaçlı da kullanılır. Devletlerin kıta sahanlığı ve münhasır egemenlik hakkına sahip olduğu su alanlarının tanımlanmasında ve belirlenmesindeki kuralları belirten ve devletlerin bu kurallar dahilinde uluslararası statü kazanmış denizlerden yararlanmalarını belirli bir çerçeveye oturtan bir disipline sahiptir bu hukuk dalı. Ayrıca deniz ve okyanusların devletler arasında paylaşımı, buralardaki tüm faaliyetler ve işlenen suçlar da deniz hukukunun kapsamında ele alınır.

Deniz üzerinden gerçekleştirilen ticari faaliyetlere ilişkin düzenlemelerse, “Deniz Ticareti Hukuku”nun konusunu oluşturmaktadır. Türkiye, “Deniz Hukuku” konusunda son yıllarda gelişen ticaret hacmi ve “Deniz İhtisas Mahkemeleri” ile birlikte önemli bir ilerleme yaşamış olsa da, bu alanda hala bazı sıkıntıların giderilemediği görülüyor. Konuyu uzmanlarına sorduk. Aldığımız yanıtlar aslında sorunların ciddi boyutta olduğunu ortaya koydu. Deniz hukuku alanında bölgemizde güç sahibi olabilmemiz için bu sıkıntıların bir an önce giderilmesi gerekiyor. İşte konu ile ilgili hukukçuların görüşleri ve çözüm önerileri…

Deniz İhtisas Mahkemesi İş Yükünü Kaldıramıyor

Topdemir İnandıoğlu Kömüç Avukatlık Bürosu’ndan Avukat Savaş İnandıoğlu, Türk Deniz Hukuku’nda yaşanan en önemli sorunun iş yükünü kaldıramayan Deniz İhtisas Mahkemesi olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

“Ne yazık ki mahkemenin tek hakimli ve yetki alanının da İstanbul ili sınırları içinde olması, yani yaklaşık olarak normalde 20’nin üzerinde mahkemenin yetki alanına girebilecek deniz hukuku uyuşmazlıklarının tek hakimli, tek mahkeme tarafından görülmeye çalışılması durumu zora sokmaktadır. Haliyle normal dava dosyalarının arasında; delil tespiti, seferden men, ihtiyati haciz vs. gibi başvuruların incelenmesi çoğu zaman gecikmelere sebep olmaktadır”

Geminin niteliği gereği hareket halinde olup, ülkemiz limanlarında ve/veya karasularında kalmasının çok kısıtlı bir süreyi kapsadığını vurgulayan Savaş İnandıoğlu, “gemi kalabilse bile, günlük running costu değerlendirildiğinde, beklemeden dolayı çok büyük zararların ortaya çıktığı görülmektedir” dedi.

İnandıoğlu, şöyle devam etti:

“Bu kısıtlı sürede özellikle yabancı uyruklu müvekkillerimiz, adımıza vekalet çıkarmak için süre kaybetmekte, sonra Deniz İhtisas Mahkemesi’ne başvuru yapılmaktadır. Şayet şanslıysak ve mahkemenin duruşması olmayan bir güne denk gelmişsek, dosyamızın incelenip karar verilmesi, kararın yazılması, teminatın yatırılıp, kararın infaz edilmesi ciddi zaman almakta ve bu zaman dilimi içinde bazen ilgili gemi karasularımızı terk etmektedir. Kısacası mahkeme hakimi işlerinin yoğunluğundan dolayı müsait olmazsa ve dosyayı süresi içerisinde inceleme şansı bulamazsa, alacağımız tek güvence olan gemiyi elden kaçırmış oluyoruz”

Aynı hakimden, aynı konuda, farklı karar

Türkiye’de mahkemeler arasında ve hatta aynı mahkemede zaman içerisinde farklı uygulamalara rastlandığının da altını çizen İnandıoğlu, “Özellikle tedbir kararlarında sadece hakimin sübjektif kanaatine göre hareket edildiğine rastlıyoruz. Örneğin, aynı alacak ve şartlarla ilgili bir hakim tedbir taleplerini reddederken, diğer hakim kabul etmektedir. Bu da, Deniz Ticaret Hukuku alanındaki avukatları ‘öngörülebilir hukuki mütalaa’ vermekten alıkoymaktadır” şeklinde konuştu.

Bundan daha da vahiminin aynı mahkeme ve aynı hakimin, aynı türden alacak için 3 ay önce tedbir kararı verip, 3 ay sonra vermediğine rastladıklarını söyleyen İnandıoğlu, böyle bir uygulamanın izahının olmadığını söyledi.

İnandıoğlu, şöyle devam etti:

“Türk armatörlere ait gemiler birçok ülkede herhangi bir teminat verilmeksizin ve 7/24 esasına göre tutulmaktayken, maalesef ülkemizde teminat verilmesine rağmen mahkemeler çok çekingen davranmaktadır. Halbuki talepte bulunan tarafından yatırılan en az %15 teminat hiçbir surette harç, masraf vs. değildir. Bu adı üstünde “teminat”tır. Haksız çıkılması halinde, armatör zararını bu teminattan alabilecektir. Ancak bu noktada taleplerin reddedilmesi yoluna gidilmektedir”

Adil Yargılanma Hakkı İhlal Ediliyor

Yalnızca deniz hukukçularını ilgilendirmemekle birlikte, Türk hukuk sisteminde kokuşmuş bir bilirkişilik müessesesi olduğunu belirten Savaş İnandıoğlu, “Bilirkişinin aslında bilmez kişi olduğunu, hazırladığı rapordan hemen anlıyoruz” dedi. Dosyalar alındıktan bazen aylar, bazen de bir yıl sonra raporun tanzim edildiğini gördüklerini de belirten İnandıoğlu, bu türden bir yargılamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma” hakkının ihlali olduğunu savunarak, “AİHM’de geciken yargılamadan dolayı Türkiye aleyhine yapılmış yüzlerce başvuru bulunmaktadır” şeklinde konuştu.

Yeni Ticaret Kanunu’nun bir an önce TBMM’den geçmesi ve Deniz Ticareti Hukuku dosyalarının 3 hakimden oluşan bir heyete tevdi edilmesi gerektiğini dile getiren İnandıoğlu, “hakimlerin yabancı dil konusunda eğitimden geçirilmesi, bilirkişinin görüşüne başvurmak gerekmeyen hususlarda gecikme olmaması için bilirkişiye gidilmesi geleneğinden vazgeçilmesi ve görevini ihmal/suiistimal eden bilirkişiler hakkında yasal işlemlerin bir an önce yapılması gerekmektedir” şeklinde konuştu.

Hakimler Birikimsiz

Özkan Hukuk Bürosu’ndan Avukat Zeynep Özkan da, Türk deniz hukukunun kaynağını Alman Ticaret Kanunu’nun oluşturduğunu söyleyerek, kaynak kanunun deniz ticaretindeki gelişmeleri dikkate alarak çeşitli defalar değişiklik geçirdiğini, ancak Türk Ticaret Kanunu’nun deniz ticaretine ilişkin hükümlerinde 1956’dan beri fazla bir değişiklik olmadığını vurguladı.

Zeynep Özkan, şöyle konuştu:

“Deniz hukukunun önemli bir özelliği de, bu alanda çok fazla uluslararası sözleşme olması ve bunların sürekli yenilenmesidir. Türkiye uluslararası sözleşmelerin son durumlarına da taraf değildir. Bu nedenle Türk deniz hukukuyla ilgili genel sorun, güncel gelişmelerin yeterince takip edilmemesidir”

Uygulamadan kaynaklanan ciddi sorunlar yaşandığını da dile getiren Özkan, mahkemelerin iş yükünün çok fazla olduğunu, hakimlerimizin önemli bir kısmının çok teknik bir alan olan deniz hukuku konusunda yeterli birikime sahip olmadığını vurgulayarak şöyle devam etti:

“Bu nedenle en basit dosyalarda dahi mutlaka bilirkişilerden faydalanılıyor. Bu nedenle yargılamanın süresi uzayıp, güvenilirliği azalıyor. Bu sorunların, özellikle çok çabuk değerlendirilmesi gereken geminin seferden meni, geminin veya yükünün durumunun tespiti ve benzeri durumlarda yapılması gereken ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, keşif gibi taleplerdeki yansıması daha da dramatik. Geminin kısa süre karasularımızda kalacağı düşünülürse, bu kararların çok hızlı bir şekilde verilmesi gerektiği anlaşılır. Mahkemeler, iş yükü ve teknik donamım eksikliği nedeniyle bu tür talepleri olması gereken süratte neticelendirememektedir”

Telafi Edilemeyecek Zararlar Söz Konusu

Mahkemelerin, geminin seferden menine dair ihtiyati tedbir taleplerini, çoğunlukla talep konusu alacağın “yargılamayı gerektirmesi”(!) sebebiyle reddettiklerini belirten Özkan, zaten bu tür kararların özelliği ilerde telafi edilemez sonuçları engellemek için hızla, yargılama yapılmadan “tedbir” olarak verilmeleridir” diyerek şunları kaydetti:

“Çünkü yargılama en az 1,5 yıl sürecektir. Gemi belki de bir daha hiç Türk karasularına gelmeyecektir. Bu durumda dosya üzerinde belli bir ciddiyeti olan taleplerle ilgili geminin seferden menine dair ihtiyati tedbir/ihtiyati haciz kararı verilmemesi halinde, talep sahibi açısından telafi edilemeyecek zarar doğacaktır. Talepte bulunan taraftan da, ileride yapılacak yargılama sonrasında haksız çıkması halinde geminin uğrayacağı zararı tazmin etmek üzere nakit para veya teminat mektubu şeklinde bir teminat da alındığı düşünülürse, seferden men kararlarını bu kadar kolay reddetmenin pek de mantığı yoktur”

Kalifiye Denizcilik Hakimleri Gerekiyor

1800 avukattan oluşan hukuk dünyasının en eski ve en çok tanınan hukuk firmalarından Reed Smith LLP’nin Denizcilik Departmanı Ortağı Mark T. O’Neil’e de Türkiye’de bu alanda ne gibi eksikler gördüğünü sorduğumuzda O Neil şunları söyledi: “Denizcilik kanunu açısından Türkiye’nin önemli eksikleri olduğunu düşünmüyoruz. Her bir yargı kendi özel gücüne ve zayıflığına sahiptir. Bence Türkiye, bütün denizcilik konularına hakim, kalifiye denizcilik hakimlerinden oluşan ayrı deniz/denizcilik mahkemesi temin etmeye çalışmalıdır”

Haber: Cevriye Kibar Bağdatlı-Kara&Deniz Gazetesi

www.UlasimOnline.Com

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Ulaştırma | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0212 970 87 88 | Haber Scripti: CM Bilişim